HARRAN UROLOJİ SEMİNERLERİ
urofocus | harran urology | urological links | nonurological links | index medicus journals | faq | e-mail | Medline
         
        Bütün Seminer Konuları

ÜROGENİTAL SİSTEM FİZYOLOJİSİ

Araş.Gör.Dr.Halil Ciftci

Böbrekler yaptıkları bir çok fizyolojik fonksiyonlarla canlının varolabilmesinin şartı olan iç ortamın sürekliliğini devam ettirmeğe çalışırlar .Böbreklerin bu fonksiyonlarını şu şekilde sıralamak mümkündür
1)Metabolizma sonucu meydana gelen artıkları ,toksik maddeleri atarlar
2)Organizmanın su ve plazma volümünü düzenlerler
3)Organizmadaki iyon dengesini düzenlerler
4)Plazmanın ozmotik basıncını düzenlerler
5)Bazı durumlarda bir iç salgıda bulunurlar ve bu salgıladıkları hormonları kana vererek kan basıncını regülasyonuna ‘da yardım ederler
6)Organizmanın asit-baz dengesini düzenleme işine katılırlar ve böylece kan PH nın sabit kalmasında rol oynarlar.
Böbrekler kalp debisinin %20 si gibi yüksek bir oranı alırlar ,böylece dakikada 1.2 litre kan alıp bundan 120 ml glomerüler filtrat oluştururlar.Bu önemli fonksiyona karşılık bazal oksijenin ancak %10 ‘unu tüketirler ve arter - ven oksijen farkı çok azdır .Arteri :Arterya renalis aorta abdominalisten hemen hemen dik bir açı ile ayrılırlar ve çapları böbreğin volömü ile orantılandığında nisbeten geniştir Arterlerin bu yapısı yeterli idrar oluşmasındaki en önemli özelliklerden biridir .Arterya renalisteki basınç aorta abdominalisin %60 yani 70 mmHg kadardır ,bu basınç glömerullere aynen intikal eder .A.renalis böbreğe girerken ventral ve dorsal olmak üzere iki kola daha sonra bir çok kola ayrılır ki bunlara interlobar arterler denir bu arterler kortteks ile medulla arasındaki sınıra ilerler ve burada arkuat arterler adını alırlar bunlar terminal arterlerdir ve birbiriyle anastomoz yapmazlar .Arkuat artterlerden kortekse her yönde ilerleyen interlobuler arterler çıkar .Korteksteki nefronlar afferent arterriyolleririni işte bu damarlardan alırlar .Bu nefronlardan çıkan ve çapları daha dar olan efferent arterler tüplerin çevresinde peritübüller kılcal damar ağının oluştururlar ,bunlar daha sonra venlere değişirler .Jukstamedüller glomerüllerden çıkan efferent arteriyoller ise peritübler kılcal ağı yapmayıp vasa rekta adıı altında medullaya doğru inerler ,oradan bir dönüş yaparak tekrar kortekse ilerlerler ve venöz sisteme girerler .Böbreğe gelen kannın ancak %15 ijukstamedüller dolaşımı teşkil eder
Nefron: İki böbrekte ,birlikte yaklaşık 2.400.000 nefron vardır ve her bir nefron kendi başına idrar yapma yeteneğine sahiptır.Bir nefron temel olarak ;sıvının filtre edildiği glomerulus ile ;filttre edilen sıvının böbrek pelvisine akarken idrar niteliklerini kazandığı uzun bir tubulustan oluşmaktadır .Nefron kan afferent arteriyolle glomerüle girer ve efferent arteriyolle ondan ayrılır .Glomerul 50 kat paralel dala ayrılıp anastomozlar yapan kapillerden oluşmuştur.Epitel hücreleri ile örtülü olan kapiller yumak Bowmen kapsulu içinde yer alır .Glomerüldeki kan basıncı Bowmen kapsülü içine sıvının süzülmesini sağllar
Glomerüler filtrasyonu sağlayan ana faktör glomerül yumağı içindeki hidrostatik basınçtır .Bu basınç yaklaşik 70 mmHg dir .Buna karşın yine kapiller yumak içindeki plazmada bulunan proteinlerin onkotik basıncı 25mmHg dir ve Bowman kapsülü içindeki hidrostatik basınç15mmHg dir.Aradaki fark olan 30mmHg dir bu effektif filtrasyon basıncını oluşturur(.plazma proteinleri filtre olmadığından Bowman kapsülü içindeki sıvıda onkotik basınç sıfır kabul edilir sistemik basınç 70 mmHg nin altına düşerse glomerüler filtrasyn sıfıra düşer ).. sıvı buradan da kortekste glomerulusların yanında yeralan proksimal tubuluslara akar.
Proksimal tubuluslardan sıvı ,böbrek kitlesi içine bazen böbrek medullasının dibine kadar uzanan henle kıvrımına geçer .Her bir kıvrım inen kol ve çıkan kol olmak üzere iki kısımdan oluşur .inen kolun ve çıkan kolun alt ucunda çeper çok ince olduğunndan henle kıvrımının ince segmenti adını almaktadır .Kııvrımın çıkan kolu korteks doğrultusunda yükselirken tekrar tübüler sistemin öteki bölümleri gibi kalınlaşır.Henle kıvrımının bu bölümüne çıkan kolun kalın segmenti denmektedir
Sıvı henle kıvrımından geçtikten sonra ,proksimal tübül gibi böbrek korteksinde yer alan distal tübüle girer.korteks düzeyinde sekiz kadar distal tübül birleşerek toplayıcı tübül oluşturur.Bu tübülün ucu dönerek ,tekrar korteksten medullaya doğru aşağıya inip orada toplayıcı kanala dönüşür .Toplayıcı kanallar medullanın derinliklerinene doğru ,henle kıvrımına parallel uzanırken birbiriyle birleşerek genişlerler enalt kısımda geniş toplayıcı kanal böbrek papilasının ucundan böbrek pelvisine açılıır .Bu papillalar medullanın böbrek kaliksleri içine doğru yaptıkları çıkıntılardan ibarettir .Böbrek pelvisinin girintileri bu kaliksleri oluşturur.
İrar oluşumu,Bowmen aralığında proteinsiz ve yağsız ,kanın şekilli elemanları içermeyen glomerüler filtratın birikmesiyle başlar .Bu filtrat tübülide ilerledikçe reabsorpsiyon nedeni ile azalır veya sekresyon nedeniyle çoğalır .Glomerülden serbesttçe filtre edilip sekresyon yada reabsorpsiyona uğramayan maddelerin klirensi GFR ye eşittir bir karbonhidrat polimeri olan inülin GFR ölçümü için kullanılmiştır.Klirensin inülinden büyük olması maddenin tübüler sekresyona uğradığını ,düşük olmasıda reabsorbe edildiğini gösterir .GFR şu formülle hesaplanabilir idrar inülin kons x idrar volümü
GFR=120ml/dk
plazma inülin kons
inülin infüzyon zorluğu nedeniyle bugün GFR ölçümünde endojen kreatinin klirensi kullanılmaktadır.kreatini plazma düzeyi sabit olup idrar akım hızıyla değişmez.Normalde filtre edilen kreatinin tübüler reabsorpsiyona uğramaz ,ancak çok az tübüler sekresyon olabilir ölçüm için 24 saat idrar ve herhangi bir zamanda alınan plazma yeterlidir kreatinnin klirensi inülin klirensi gibi hesaplanır ve değeri yaklaşik 120 ml/dk dır bu değer GFR yi verir .Ancak GFRnin progresif olarak azaldığı durumlarda kreatinin tübüler sekresyonu giderek artan bir önem kazanır
GFR 30 ml/dk nın altına indiğinde kreatinin krilensi ,inülin klirensinin %30-80daha üzerindedir ve hastanın klinik durumunu daha iyi yansıtığındanKBY de inülin klirensi üstündür .Bu fark artan tübüler sekresyondan doğmaktadır.
Glomerüler filtrasyon hızını etkileyen faktörler :
a)Böbrek kan akımının glomerüler filtrasyon hızına etkisi :Nefronlara gelen kan hızının artması glomerüler filtrasyon hızını büyük ölçüde çoğaltır .Bunun bir nedeni artan kan akımın glomerüler basıncını yükselterek filtrasyonu artırmasıdır.
b)Afferent arteriyollerin daralmasının glomerüler filtrasyona etkisi :
Afferent arteriyollerinn konstriksiyonu hem glomerülusa kan akımını ,hemde glomerül basıncını azaltarak filtrasyon hızını düşürür,Aksine afferent arteriyolun dilatasyonu glomerül basıncını yükselterek glomerüler filtrasyon hızınıda artırır.
c)Efferent arteriyollerin konstriksiyonun etkisi:Efferent arteriyolun daralması glomerülden akışa direnci çoğaltır ,buda glomerüller basıncını yükseltir
d)Sempatik uyarmanın etkisi:böbreklerin sempatik uyarılması sırasında daha çok afferent arteriyoller daraldığından glomerüller filtrasyon hızı düşer
.Çok kuvvetli sempatik uyarmada glomerüller kan akımı ve glomerüller basınc o kadar düşerki glomerüller filtrasyon nomalin yüzde birlerine kadar iner ve idrar debisi 5-10 dk içinde O’a düşebilir .
e)Arteryel basıncın etkisi: Arter basıncındaki artmaların nefronlardaki bütün basınçları orantılı şekilde arttırarak glomerüller filtrasyon hızını büyük ölçüde çoğaltması beklenir ,gerçekte bu etki otoregülasynla büyük ölçüde örtülür.Kısaca arter basıncı artığı zaman afferent arteriyoller otomatik olarak daraldığından arter basıncının yükselmesinne rağmen glomerül basıncında önemli bir yükselme olmaz.
Glomerüler filtratasyon hızının otoregülasyonu:Glomerüler filtrasyon hızı nomal olarak ,her iki böbrekte dakikada 125 ml nin biraz üzerinde yada altında olmak üzere ,saatlerce hemen hemen sabit kalır .Hatta,arteryel basınc 75 mmHg ile 160 mmHg sınırları arasındadeğiştiği zaman bile glomerül filtratasyon hızı pek değişmez .buna glomerül filtratasyon hızının otoregülasyonu denir.Glomerül fitratasyon hızı çok yavaşladığı zamann ,sıvı tubuluslardan okadar yavaş geçerki,hemen tümü reabsorbe olurböylece böbrek gerekli artık maddeleri atamaz .
Öte yandan ,glomerül filtratasyon hızı çok artığı zaman sıvı tubuluslardan okadar hızlı geçerki, vucutta tutulması gereken maddeler reabsorbe olmazlar .Böylece ,glomerüller filtratın tubulus sisteminden uygun bir hızla geçmesi zorunluğü kolayca anlaşılabilir.şöyleki istenmeyen maddelerin idrara geçmesi sırasında ,gerekli madelerin reabsorpsiyonu sağlanmalıdır GFR hızının kesin otregülasyonu ,filtrasyon hızının kontrolu yönünden önemlidir .neyseki,her nefron ,glomerül filtratasyonun otoregülasyonu için bir değil ,birlikte çalışan iki özel feedback mekanizması ile donatılmıştır bu mekanizmalar :afferent arteryol vazodilatatör mekanizması ,ve efferent arteryol vzokostriktör feedback mekanizmasıdır.Bu mekanizmaların her ikisindede distal tubuluse girmiş olan sıvının miktarına göre gelişen uyarı ,belirli sinyallerle afferent ve efferent arteryolu etkiliyerek gerksinime göre GFR hıznı arttırır yada azaltır .bu iki feedback mekanizmasının kombinnasyonu tubuloglomeruler feedback olarak bilinir .feedback süreci hemen tümüyle jükstaglomerler komplekste geçmektedir.
Jukstaglomerüler kompleks :henle kıvrımının çıkan kolunun kalın segmentinin üst ucundaki distal tubulusun başlangıç bölümü,afferent ve efferent arteryoller arasındaki açıdan geçerken ,bu iki arteryole dayanmış durumdadır .dital tubulusun epitel hücreleri arteryollere dayandığı yerde ,tubulusun öteki bölümlerinden daha yoğünlaşarak makula densa adını alır .Hem afferen hemde efferent arteryolun düz kas hücrelerinin şiştğine ve mekkula densa ile komşü oldukları bölgede koyü granüller taşıır ,jukstaglomerüller hücreler adını alan bu hücrelerin granülleri başlıca inaktif renin içermektedir .makuladensa ve jukstaglomerüler hücrelerden olüşan komplejse jukstaglomerüller kompleks denir ,böylece jukstaglomerüller apareyin anatomik yapısı,dsital tubulus içindeki sıvının ,herhangi bir yolla,afferennt ve efferent arteryollere fedback sinyaller göndererek nefronun kontrolünde öneli rol oynar
Sodyum ve su transprtu:sodyum ,klor ve bikarbonatla birlikte bulunan ,ekstraselüler sıvı kompartmanına özel bir iyon bu bölgenin osmolalitesini sağlar .Glomerülden filtre olan sodyum yüklü plazmanın içindeki sodyumun günde ancak %0,6sı idrarla atılmaktadır .Sodyumun tübüler reabsorpsiyonu elektriksel ve kimyasal farklılıklarına bağlı olarak ve metabolik enerji kullanımıyla olur bu olay aktif transport olarak isimlendirilir .Gereken enerji aerobik metabolizmadan sağlanır ve böbreğin oksijen tüketimiyle sodyum reabsorpsiynu arasında paralellik vardır .Büyük bir bölümde sodyumun dışa çıkışıyla olüşan negatif lümen potansiyeliyle klor da sodyumu izler .Tübüli içindeki sıvıda düşük,peritübüler sıvıda da sodyuma bağlı olarak yüksek osmolalite nedeniyle su,pasif olarak sodyumu izler ve reabsorbe olur .Proksimal tübülinin suya geçirgenliği yüksek olduğundan su emilimi için ufak bir osmtik fark yeterlidir .Filtre edilen sdyumun çoğu proksimal tübliden reabsrbe olur bu oran%67 dir %25 ise henle kulpundan ,%10 dan azı ise distal tübüliden ve %1’ikollektör tübüliden reabsorbe olur
Kollektör kanalda sdyum reabsorpsiyonu aldesteron etkisindedir .ekstraselüler volümün değişmesiyle etkilenen renin-- anjiotensin sisteminin etkisiyle aldosteron salgılanır ve sdyum reapsorbsiyonu artar.sodyum balansı için böbrekten salınan regülatörler :prostaglandinler ,bradikinin,anjiotensin II ve dopamindir .Ayrıca hipofizden salınan ADH kollektör kanalarda Na -K ATP ase enzimini inhibe ederek sodyum reapsorbsiyonunu önler ve osmatik diüreze yol açar
İnorganik maddelerin geri emilimi

Potasyum .....

Sayfa Başına